KURTARMA ETKİNLİĞİ
KATILAN KİŞİLER
Yavuz İşçen, Rüştü
Utkan, Ruhi
Uyar, Gülşah Ergül, Bülent Soysal, Nurettin Balta, Ufuk Karacanoğlu, Kenan
Gökçe, Kerim
Gökçe
GİDİLEN YER
Adapazarı
/ Erenler mahallesi ve merkez
GİDİŞ TARİHİ
20
Ağustos 1999 Cuma saat 17.00
DÖNÜŞ TARİHİ
22
Ağustos 1999 Pazar saat 16.00
GİDİLEN ARAÇ
Lada
Niva Jeep (Yavuz)
Opel
Corsa (Gülşah)
20
AĞUSTOS 1999 CUMA
Marmara
Bölgesi’nde 17 ağustos 1999 günü meydana gelen 7.4 şiddetindeki deprem,
yaklaşık 18.000 kişinin ölümüne bir çok kişinin yaralanmasına ve bir çok
kişinin de evsiz kalmasına yol açtı. Depremle birlikte bölgeye, yurt içi ve
yurt dışından sayısız yardım gönderildi. Bizlerde kendi adımıza bir şeyler
yapmak ve özellikle de kurtarma çalışmalarına katılmak üzere 9 kişilik ekiple
bölgeye hareket ettik. Kendi aramızda 110.000.000 TL para toplayabildik. Bu
para ile Ankara çıkışında Migros’a uğradık ve bölgede daha acil ihtiyaç olduğunu
duyduğumuz, temizlik malzemeleri, çocuk bezi, orkit, tuvalet kağıdı vb
alışverişler yaptık. Ankara’ya daha yakın olduğu için ve kurtarma
çalışmalarının yeterli olmadığını duyduğumuz Adapazarı’na bağlı Akyazı’ya
gitmeye karar verdik.
21 AĞUSTOS 1999 CUMARTESİ
21 AĞUSTOS 1999 CUMARTESİ
Saat
01.00 da Akyazı yol ayrımına geldik. Yolun karşısındaki tesislerde bazı
depremzede vatandaşlarla konuştuk. Bize Adapazarı’nın Erenler mahallesine
gitmemizi, burada daha yararlı olabileceğimizi söylediler. Bunun üzerine buraya
doğru hareket ettik. Erenler mahallesi Adapazarı’nın hemen girişinde sağ
tarafta yer alıyor. Saat 02.00 de Erenler mahallesine ulaştık. Şehrin tüm elektrikleri kesik olduğu için
doğru dürüst bir şey göremiyorduk. Geçtiğimiz caddelerde her taraf enkazlarla
doluydu. Kriz masasının yerini aramaya başladık. Valilik binasının önünde kriz
masası kurulmuştu. Burada bir koşturmacadır gidiyordu. Kimsenin kimse ile
ilgilenecek hali yoktu. Ankara’dan geldiğimizi, dağıtılmak üzere çeşitli
malzemeler getirdiğimizi ve kurtarma çalışmalarına katılmak istediğimizi
anlatmaya çalıştık. Mağaracı ve dağcı bir geçmişimiz olduğunu söyledik. Bir
sivil polis bizle ilgilendi ve Cezayir’den gelen 26 kişilik çok profesyonel bir
ekip olduğunu, istersek bunlarla çalışabileceğimizi söyledi. Bizler de kabul
ettik. Bizi, Cezayir ekibinin başkanı ile tanıştırdı. Fransızca ve Arapça
dışında dil bilmeyen ekiple tercümanlar yardımı ile anlaşmaya çalıştık. Ekip
başkanı bizlerle çalışmaktan mutlu olacaklarını belirtti. Bunun üzerine polis
eşliğinde saat 03.30 da, Cezayir ekibinin kamp kurduğu ve kurtarma
çalışmalarını yürüttüğü enkazın başına gittik. Biz gittiğimizde Cezayirli ekip
enkazdaki çalışmasını yeni bitirmiş ve uykuya yatmıştı. Enkaz, 6 katlı bir
apartmana aitti. Apartman tamamen yerle bir olmuştu. Jeneratörlerle her
tarafından aydınlatılmıştı. Cezayirli ekibin bu enkazdan biz gelmeden önce 6
kişiyi canlı olarak çıkarttıklarını öğrendik. Şu anda enkazda canlı kişi
kalmamıştı. Ancak çeşitli cesetler vardı. Etrafa yoğun bir ceset kokusu
yayılıyordu. Enkazın hemen yanına uyku tulumlarımızla yattık. Bir süre sonra
sivrisineklerden rahatsız olup çadırlarımızı kurduk. Ancak enkazın görüntüsü ve
ceset kokusu hepimizi fena halde etkiledi ve hiç uyumaksızın sabahı ettik.
Havanın
aydınlanması ile birlikte kalktık. Etraftaki görüntü gerçekten içler acısı idi.
Bütün şehir, neredeyse bir enkaz haline gelmişti. Gördüğümüz insanların çoğu
yaralı, sargılı ve kötü durumdaydılar. Dağıtmak üzere getirdiğimiz malzemeleri
düzenlemeye başladık. Etrafımız insanlarla çevrilmeye başladı. İsteyen herkese
istediği malzemeyi vermeye başladık. Kısa sürede tüm malzemeleri dağıttık. Adapazarı’nda
bulunan tüm kurtarma ekipleri, aslında Orman işletmesinin bahçesi olan geniş
bir alanda konuşlandırılmıştı. Cezayirli ekip de buraya taşınacaktı. Cezayir
ekibinin Erenler Mahallesi’ne kurdukları kampın toplanması ve Orman işletmesi
bahçesine taşınması işinde bizler, ekibe yardım ettik.
Ancak bu
iş hiç de basit bir olay değil. Çünkü Cezayir ekibi iki kamyon dolusu malzeme
ile gelmiş. Jeneratörler, dalgıç tüpleri, Şişme botlar, bir adet sahra tipi
hastane, büyük çadırlar, bir sürü yiyecek kutusu ve daha birçok malzeme. Bütün
bunların taşınması bizi bir hayli yordu. Tam bu iş bitmişti ki bir kamyon
dolusu su geldi ve bunun boşaltılmasına yardım ettik. Bu arada kendi
çadırlarımızı kurup yerleştik. Ekibin 5 kişisi gerek yaşanan yoğun tempo
gerekse olayın boyutu karşısında uğradıkları şoktan dolayı Ankara’ya dönmek
istediklerini belirtiler ve Ankara’ya doğru yola çıktılar. Yavuz, Rüştü, Ruhi
ve Gülşah Adapazarı’nda kalıp çalışmalara devam ettiler.
Bu arada
başka bir enkazda canlı olabileceği doğrultusunda gelen bir haber üzerine, Cezayir ekibinin yarısı ve bizim ekibin
tamamı (4 kişi) enkaza doğru hareket
ettik. Adapazarı merkezde tamamen yerle bir olmuş 6 katlı bir binanın yanına
gittik. Binanın en üst katından içeri doğru girdik. Enkaza girmek mağaracılığa
çok benziyor. Yer yer sürünerek ilerledik ve 2 kat aşağıya ulaştık. Bir evin
yatak odasında idik. Çok yoğun şekilde ceset kokuyordu. Kusmamak için kendimizi
zor tutuyorduk. Bulunduğumuz katın bir altında canlı olabileceği
düşünülüyordu. Buraya ulaşabilmek için
her türlü yolu denedik, her deliğe bakıp inebilme olanaklarını araştırdık.
Ancak bu imkansız gibi görünüyordu. Aşağı ulaşabilmenin tek yolu beton delen
matkaplarla bir tünel açıp ulaşmaktı. Cezayir ekibi yaptığı incelemede bu tür
bir çalışmanın riskli olacağını, binanın üzerimize yıkılabileceğini belirtti.
Bunun üzerine çalışma yarıda bırakıldı. Gözlediğim olay, titreşim yaratacak
şeylerden kaçınıyorlar, enkaz içinde geçtikleri her yeri yıkılma riskine karşı
bina içinde buldukları malzemelerle destekliyorlar. Kamp yerimize geri döndük.
Bu yoğun tempo içinde yemek yemeye zamanımız olmamıştı, kampta karnımızı doyurduk.
Yemeğimizi
yeni bitirmiştik ki, bir başka enkazdan haber geldi. Canlı olduğu söyleniyordu.
Cezayir ekibinin kampta dinlenmiş durumda olan yarısı ve bizim ekip apar topar
enkazın başına gittik. Adapazarı merkezde 5 katlı bir bina tamamen çökmüştü. Enkazın
başına bizden önce çeşitli kurtarma ekipleri gelmiş ve çalışmalara
başlamışlardı. Enkazın birinci katına ulaşılmaya çalışılıyordu. Bunun için iki
noktadan tünel açılıyordu. Birincisi enkazın bitişiğinde sapasağlam ayakta
duran bir binanın alt katından. İkincisi ise enkazın en üstünden. Biz üstteki
tünelin açılmasında değişimli olarak epeyce çalıştık. Çalışma şartları oldukça
zor ve yorucu idi. Beton delme matkapları ile açılmış bir insanın güçlükle
çömelerek sığabildiği bir delikte, küçük küreklerle molozları boşaltıyorduk.
Evin banyosundaydık. Banyonun içi tamamen molozlarla dolmuştu. Yorulan küreği diğerine devrediyor ancak hiç
ara vermeksizin çalışma sürdürülüyordu.
Zaman
zaman çalışmaya kısa bir ara veriliyor ve herkesten susması istenip tam bir sessizlik
sağlandıktan sonra enkaza bağırılıp enkazdan gelecek sesler dinleniyordu. Bütün
çabalarımıza karşın enkazdan yaşama ait hiçbir belirti alamadık. Çalışmalar
yaklaşık 5 saattir sürdürülüyordu. Bunun üzerine İsveç ekibi köpekleri ile
gelip enkazda yeniden araştırma yaptılar, köpekler bir kokuya rastlamadılar.
Oysa aynı köpekler başlangıçta canlı belirlemişlerdi. Bunun üzerine çalışmanın
bırakılmasına karar verildi. Bizler de kampımıza geri döndük. Hepimiz çok
yorulmuştuk. Yemek yedikten sonra uyuduk.
22 AĞUSTOS 1999 PAZAR
Depremden
bu yana 6 gün geçmişti, bu kadar zamandan sonra enkazlardan canlı çıkma umudu
pek kalmamıştı. Kurtarma ekipleri zaten cesetlerle ilgilenmiyor, canlı varsa
kurtarmaya çalışıyorlardı. Adapazarı kriz masası kurtarma ekiplerinin
dönebileceklerini söylüyordu. Adapazarı’nda salgın hastalık olduğu ve şehrin
karantinaya alınacağı söyleniyordu. Enkazlarda cesetleri olanlar da kurtarma
çalışmalarının bir an önce bitirilmesini ve enkazlara dozer ve kepçelerin
girerek, enkaz temizlendikten sonra cesetlerini almak istiyorlardı. Hatta bu
konuda yer yer görevlilerle tartışmalar yaşanıyordu. Bu şartlarda bizim yapabileceğimiz fazlaca
bir şey kalmamıştı. Bunun üzerine bizler de Ankara’ya dönme kararı aldık. Kampı
toplayıp Cezayirlilerle vedalaştık. Bütün Adapazarı kireçleniyordu. Kamyonlar
kireç torbalarını her tarafa fırlatıyorlardı. Kireçli yollardan ilerleyip şehri
terk ettik.
Yazan: Yavuz
İşçen / Ankara
Ağustos 1999
www.cappadociaexplorer.com
DÜZCE DEPREMİ KURTARMA ETKİNLİĞİ
KATILAN KİŞİLER
Yavuz İşçen, Ali Karaer, Atilla Gülşahin, Onur Özbek
GİDİLEN YER
Düzce
merkez Kiremitocağı Mahallesi
GİDİŞ TARİHİ
13
Kasım 1999 Cumartesi saat 00.30 Ankara çıkış
DÖNÜŞ TARİHİ
13
Kasım 1999 Cumartesi saat 22.00 Ankara varış
GİDİLEN ARAÇ
Lada
Niva Jeep (Ali)
ETKİNLİK GÜNCESİ
13
KASIM 1999 CUMARTESİ
12
Kasım 1999 günü saat 18.55 civarında, Bolu ili Düzce merkezli meydana gelen 7.2
şiddetindeki deprem, 700 den fazla kişinin ölümüne bir çok kişinin yaralanmasına
ve bir çok kişinin de evsiz kalmasına yol açtı. Depremle birlikte bölgeye, yurt
içi ve yurt dışından süratli bir şekilde yardım gönderildi. Bizlerde kendi
adımıza bir şeyler yapmak ve özellikle de kurtarma çalışmalarına katılmak üzere
4 kişilik ekiple bölgeye hareket ettik. Depremin oluş saatinden 5 saat 30
dakika sonra yeni günün ilk saatlerinde Ankara’dan yola çıktık. Ankara–İstanbul
otobanı Ankara çıkışından itibaren trafiğe kapatılmıştı. Sadece ambulans,
yardım ekipleri ve görevli araçlar geçebiliyordu.
Görevli
polislere kurtarma ekibi olduğumuzu anlattıktan sonra geçmemize izin verdiler.
Bolu Dağı mevkiine kadar rahat bir şekilde geldik. Bolu Dağı geçişinde, Varan Tesisleri’nin
az aşağısında yolun sağ şeridi deprem sonucu tamamen yok olmuştu. Burada tek
şeritten sadece ambulanslara yol veriyorlardı. Diğer araçlara ise, sağdan
ayrılan bir köy yolu üzerinden geçiş sağlanıyordu. Bizde bu yoldan gittik,
ancak burada trafik yoğunlaştığı için epeyce vakit kaybettik. Bolu dağını geçip
Kaynaşlı’ya ulaştığımızda sağlı sollu birçok yol kenarı tesisinin yıkıldığını,
çeşitli yapılarda yangınlar olduğunu, yol üzerinde birçok aracın kaza yaparak
kaldığını gözledik. Enkazlar üzerinde kurtarma ekipleri çalışmalarını
sürdürüyorlardı. Bizler, Kaynaşlı’dan yaklaşık 20 km ilerde bulunan Düzce’ye
doğru devam ettik.
Düzce’ye
ulaştığımızda saat 4.00 olmuştu. Elektrikler kesik olduğu için pek bir şey
göremiyorduk. Deprem olalı 9 saat geçmişti, Düzce’nin içinde tam bir kargaşa
hakimdi. Çeşitli yerlerden birçok kurtarma ekibi gelmişti. Kurtarma ekiplerinin
yoğunluğu hemen dikkat çekiyordu. İlk işimiz kriz masasını aramak oldu. Trafik
kilitlendiği için arabamızı bir yere bırakıp aramamızı yürüyerek sürdürdük.
Kriz masası ile yaptığımız görüşmeden sonra, bizleri DSİ ait bir araca
bindirerek bir enkaza götürdüler. Bu arada kurtarma çalışmalarına katılmak
üzere İstanbul’dan otostopla gelmiş iki kişi de bizlere katıldı ve 6 kişi
olduk. 4 katlı bir apartmana ait olan enkazda, mevlüt okunduğu sırada deprem
olduğu ve bu nedenle enkaz altında çok kişi olabileceği belirtiliyordu. Binanın
kazan dairesinin patlaması sonucu yangın çıkmıştı. Etrafa yayılan yoğun duman
çalışma yapmayı engelliyordu. Bizden önce enkazda başka bir ekip çalışma yapmış
ancak duman nedeni ile çalışmaları yarım bırakarak gitmişti. Bizler bu ekibin
kaldığı yerden çalışmalara devam ettik. Hepimiz yoğun biçimde çalışıyorduk
Bizle birlikte gariban görünümlü bir vatandaş da çalışıyordu. Dikkatimi çeken
şey bu kişinin canla başla hiçbir yorulma belirtisi göstermeksizin ellerini
kanatırcasına çalışmasıydı. Ben enkaz altında bir yakını olduğunu düşünüyordum.
Dumandan boğulacak gibi olup dışarı çıktığımızda kendisine enkazda kimi
olduğunu sordum. Enkaz altında kimsesinin olmadığını söyleyince şaşırdım. Şaşkınlığımı
fark etmiş olmalı anlatmaya devam etti. İki ay kadar önce meydana gelen Marmara
Depreminde Gölcükte evi yıkılmış. Karısı yaşamını yitirmiş. Kendisi 2 gün enkaz
altında kaldıktan sonra kurtarılmış. Düzce Depremi’ni duyar duymaz otostop
yaparak buraya yardıma gelmiş. Ne diyeceğimi şaşırdım ve gözyaşlarıma engel
olamadım.
Tekrar
enkaza girdik. Binanın 1 katına ulaşabilmek amacı ile açılan tüneli ilerletmeye
çalıştık. Bu arada binadan sağ çıkanlarla yaptığımız görüşmeler sonucu, enkaz
altında 3 kişinin olabileceği, bunların da çocuk olduğu söyleniyordu. Ancak
enkaz altında 30 kişinin olduğu yolundaki söylentiler etrafa yayıldığı için,
çeşitli televizyon ekipleri enkazın başına gelmiş ve çalışmaları izliyorlardı.
Çalışmalar hava aydınlanana kadar devam etti. Bu arada AKUT’dan 2 kişilik bir
ekip, Nasuh Mahruki ve Feridun Çelimken olay yerine geldiler. Telsizleri ile
AKUT’dan diğer arkadaşlarını da çağırıp, elektronik aletlere ile enkazda
dinleme yaptılar ve canlı olmadığını saptadılar. Daha sonra kameralara bilgi
verdiler. Bu arada askeri bir ekip köpekleri ile gelip enkazı araştırdılar ve
onlar da canlı olmadığını tespit ettiler. Bu şartlarda yapabileceğimiz fazla
bir şey kalmamıştı, saat 7.30 da DSİ’nin aracı ile kriz merkezine geri döndük. Kriz merkezindeki görevlilerin önerisi ve
AKUT’un da onayı ile AKUT’a katılmaya ve bundan sonraki çalışmaları birlikte
yürütmeye karar verdik. AKUT, Deprem bölgesine yaklaşık 100 kişilik bir ekiple
gelmişti. Büyük bir Düzce haritası
üzerinde, Düzce’yi çeşitli bölgelere ayırmışlardı. Ayrıca,
6 şar 7 şer kişilik gruplardan oluşan 18 ekip oluşturulmuştu. Bizlerde
18. ekiptik ve İstanbul’dan jeeple gelen 4 kişilik bir grubun katılımı ile 10
kişiden oluşuyorduk. Bize verilen görev, Kiremitocağı Mahallesi’ne gitmek ve
buradaki enkazlarda canlı olup olmadığını araştırmak, eğer varsa bunu AKUT’a
iletmekti. Ancak nasıl iletebileceğimiz belirsizdi. Bölgede cep telefonları
çalışmıyordu ve AKUT’un bize verebilecek bir telsizi yoktu.
Bu
arada kriz merkezinde oturuyor ve AKUT’un bir araba ayarlayıp bizi göndermesini
bekliyorduk. Bizim gibi çeşitli insanlar da benzer gerekçelerle bekliyorlardı.
2 saat kadar bekledikten sonra sıkılmaya başladık. Kendi arabamız olduğunu,
gerekirse bununla gidebileceğimizi belirttik. Kabul ettiler. Biz, gece
arabamızı Düzce’nin herhangi bir yerine bırakmıştık. Arabayı aramamız ve bıraktığımız
yeri bulmamız gerekiyordu. İçimizden bir grup arabayı aramaya giderken,
diğerleri kriz merkezinde beklemeye devam ettiler. Ancak sorun tam anlamıyla
çözülmemişti. Çünkü bizlerin kendi başımıza canlı araması yapmayı
beceremeyeceğimizi, yanımızda tecrübeli birilerinin olması gerektiğini
düşünüyorlardı. AKUT’tan Arama çalışmalarına gitmiş tecrübeli birkaç kişi
döndükten sonra bizim yanımıza verilecekti ve bizler hareket edebilecektik.
Çaresiz beklemeyi sürdürdük. 1 saat kadar da böyle bekletildik. Bu arada bir
radyo haberinden “AKUT’un gönüllü insanlara gereksinimi” olduğu haberini
duyduk. Artık sabrımız kalmamıştı çünkü burada birçok gönüllü insan hareketsiz
durumda bekletilirken böyle bir haber ne anlama geliyordu? Masada görevli AKUT yetkilisi ile konuştum.
Bizim ekibimizin yeterince tecrübeli olduğunu, Marmara depreminde Adapazarı’nda
Cezayir Ekibi ile çalıştığımı, ekip içinden bir arkadaşın da Dinar, Adana ve en
son da Marmara Depremi’nde çalıştığını söyledim. Bunun yanı sıra 10 yıldır
mağaracılık ve dağcılıkla uğraştığımızı çeşitli kurtarma eğitimleri aldığımızı
belirttim. AKUT yetkilisi bundan sonra, bizim kendi başımıza gidebileceğimize
karar verdi.
Ben
evden çıkarken aceleden baretimi Ankara’da ayakkabılığın üzerinde unutmuştum.
Bu arada AKUT, bir çuval ucuz tip işçi bareti getirmişti. İstanbul’dan gelip
bize katılan iki arkadaşın zaten baretleri yoktu. Ben kendim ve diğer iki kişi
için 3 tane baret AKUT’dan ödünç istedim. Ancak AKUT’un malzemelerinden sorumlu
yetkili bana baret veremeyeceğini söyledi. Kullandırmayacakları bu baretleri
neden buraya kadar taşıdıklarını merak ediyorum. Ancak orada bunları tartışmaya
gerek duymadım. Çünkü yeri ve zamanı olmadığını düşünüyorum. Bu arada
Eskişehir’den gelerek AKUT’a katılmış iki kişi bizim ekibe dahil olmak
istediler. Ancak arabalarda yer olmadığı, hatta biz de kucak kucağa gittiğimiz
için kendilerini alamadık. Bizler iki
araba ve 10 kişilik ekibimizle AKUT’un araştırma yapmamızı istediği
Kiremitocağı bölgesine hareket ettik. Enkazları tek tek gezerek canlı olup
olmadığı konusunda bilgi toplamaya başladık. 5 katlı bir apartmanın enkazı
başında çevrede bulunan insanlar tarafından kazı yapıldığını gördük. Enkaz altında
yeni evli bir ailenin olduğu ve canlı olabilecekleri belirtiliyordu. Bu ana
kadar hiçbir kurtarma ekibi olay yerine gelmemişti. Bizler de bir süre kazı
çalışmalarına katıldık. Enkaz altında olması muhtemel kişilerin bulunduğu kata
ulaşmış, buradan yatay bir tünel kazarak, oturma odasının bulunduğu bölüme
ulaşmaya çalışıyorduk. Bir süre sonra bulduğumuz bir cep telefonundan elde
ettiğimiz numarayı, yandaki evlerden birinden aratarak enkaz altındakilerin
ailesine ulaştık. Ailelerinden aldığımız bilgiye göre, aileler depremden bu
yana kendilerinden bir haber alamamışlardı. Bu bilgi, kişilerin enkaz altında
olma ihtimallerini kuvvetlendiriyordu. Bunun Üzerine AKUT’a ulaşıp buraya
gelmeleri ve araştırma yapmaları için uğraşmaya başladık. Çeşitli yollar denememize
karşın AKUT’a ulaşmakta pek başarılı olamadık.
Daha
sonra yoldan çevirdiğimiz bir sivil savunma aracının kriz merkezine gittiğini
öğrendik. AKUT’a iletilmek üzere, enkazın adresini ve durumu anlatan bir not
yazarak ekip göndermelerini istedik. Bir arkadaşımızı enkaz başında bırakıp,
bölgedeki diğer enkazları dolaşmaya devam ettik. Başka bir enkaz altında 6 kişi
olduğunu ve canlı olabileceğini öğrendik. Bu bilgiyi de AKUT’a iletebilmek için
uğraşmaya başladık. Tesadüf eseri Rance Rover kullanan bir AKUT ekibi ile
karşılaştık. Durumu kendilerine aktardık. Bize verilen bölgede, tüm enkazları
dolaşmıştık. İstanbul’dan gelen 4 kişilik jeep ekibi ile vedalaşıp ayrıldık.
Enkazın başında kalan arkadaşımıza bakmak üzerine yeni evli çiftin bulunduğu
enkazın başına geri döndük. Bu arada açılan tünelden bir erkek cesedine
ulaşılmıştı. Ceset sıkıştığı için çıkartılamıyordu. AKUT ekibinin bir araba ile
enkazın başına geldiğini, ceset olduğunu duyunca arabadan bile inmeksizin geri
döndüklerini arkadaşımızdan öğrendik. Oysa karısı canlı olabilirdi. Bunun ses
dinleme araçları ya da köpekler aracılığı ile araştırılması gerekirdi.
Açılan
tünelden enkaza girdim. İnşaatın tavanı ve tabanı arasında ancak bir insanın
sürünerek ilerleyebileceği kadar bir delik oluşturulmuştu. 4 m kadar ilerde cesetle
karşılaştım. Odanın yan duvarı üzerine yıkılmıştı. Kurtarma çalışmalarını
yürüten insanlar bu yan duvarı çekiçle parçalayıp cesedi sıkıştığı yerden
çıkartmaya çalışıyorlardı. Ancak bu iş oldukça risk taşıyordu. Çünkü bu yan duvar
aynı zamanda tavana da destek oluşturuyordu. Bunun kırılması tavanın
kurtarıcıların üzerine yıkılması sonucunu doğurabilirdi. İnsanlar bunu önlemek
için araba krikoları ile tavana destek oluşturmuşlardı. Ancak bu, bana hiç de
yeterli bir önlem gibi görünmedi. Tünelden çıkıp insanlara, kurtarma
çalışmalarına buradan devam edilmemesini aksi bir durumda kendilerini riske
attıklarını söyledim. Arkadaşların da yardımı ile insanları ikna ettik.
İnşaatın üzerinden yeni bir tünel açılmasına karar verdik. 3 kat betonu delmek
gerekecekti. Beton delme matkabı olmadığı için balyozla çalışma başlatıldı.
Bizler de kriz masasına dönmek üzere enkazın başından ayrıldık.
Kriz
masasına geri döndüğümüzde, saat 14.30 olmuştu. Bize katılmak isteyen
Eskişehir’den iki kişi hala orada kendilerine görev verilmesini bekliyorlardı.
Bütün bu koşturmaca sırasında yemek yemeye fırsat olmamıştı. Bir hayli
acıkmıştık. Yanımızda getirdiğimiz malzemelerle karnımızı doyurduk. Bu arada
MAD’dan tanıdığımız Yavuz Bulut ve arkadaşları ile karşılaştık. Bodrum’dan kalkıp kurtarma çalışmalarına
katılmak üzere gelmişlerdi. Ancak burada tam bir kurtarma grubu enflasyonu
yaşanıyordu. Hatta AKUT ekiplerinden bazıları dönmeye başlamışlardı.
Yapılabileceklerin çoğu yapılmıştı. İçinde canlı olabileceği için kurtarma
çalışmalarına devam edilen az sayıda enkaz vardı. Bunların başında da yeterince
kurtarma grubu bulunuyordu. Düzce’de yıkılan 350 evden birçoğu Marmara depreminde
hasar gördüğü için önceden boşaltılmış evlerdi. Bu nedenle can kaybı fazla değildi.
(sonradan açıklanan rakamlara göre Düzce’de 309 kişi ölmüş ve 2943 kişi de
yaralanmıştı) Bu şartlarda bizlerde Ankara’ya dönmeye karar verdik. AKUT’a
döneceğimizi bildirip, İstanbul’dan iki arkadaşla da vedalaşıp saat 16.30 da
Düzce’den ayrıldık. Bolu dağı mevkiinde çöken yolun onarım çalışmaları devam
ettiği için aralıklı olarak araç geçişine izin veriliyordu. Epeyce bekledikten
sonra yolumuza devam edebildik. Ankara’ya ulaştığımızda saat 22.00 olmuştu.
Yazan: Yavuz İşçen / Ankara
Kasım 1999
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder